Ne Mayıs’mış… Ezdi Geçti!

Vallahi ne aydı şu Mayıs ayı… Biliyorum, bir çoğumuz için Mayıs ayı çok belirleyici ve etkileyici bir ay oldu. Üzerimizden geçen bir silindir, geleceğe dair tüm umutlarımızı, medeni yaşamı yeniden getirme hayallerimizi ezdi geçti. Yeni tur, yeni şans misali, başa döndük yine. Bir yandan yorgun, öfkeli, ve yılgınlığın etkisiyle paralize durumdayız, diğer yandan müthiş bir sivil toplum hareketi ve dayanışması içindeyiz. Bir sonraki seçimlere kadar… Durmak yok, yola devam diyoruz. Ne için? Hak, hukuk, adalet, eşitlik, demokrasi… için.

 

Hak, hukuk, adalet eşitlik okey, ama demokrasi için biraz tereddütlüyüm. “Ne yani, karşı mısın demokrasiye?” diyor olabilirsin. Yalan söylemeyeceğim. Yaşadığımız bu düzen, gücü elinde tutanların ve yönetenlerin hakimiyetinde olduğunu varsaydığımız düzen, demokrasiyle geliyor ve kendini sürdürüyorsa, “bunun nesi demokrasi?” derim ben buna. Haksız mıyım? Demokrasi adına yapılanlar insanı düşündürtüyor. Hele ki geldiğimiz duruma demokrasi adına yapılan reformlarla gelindiğini düşününce.

 

Sokrates demokrasi için, “çeşitlilik ve düzensizlikle dolu, hem eşitlere hem de eşit olmayanlara bir tür eşitlik dağıtan büyüleyici bir yönetim biçimidir.” der. Platon, demokrasinin diktatörleri, tiranları ve demagogları iktidara getirme riski taşıdığını öne sürer.  Hatta, demokrasilerin yönetmek için en iyi donanıma sahip olanların iktidara gelmesinin pek olası olmadığını ve uygun becerilere ya da ahlaka sahip olmayan liderlere sahip olduğunu iddia eder. Platon Republic metninde Sokrates’in “demokrasinin aptal liderleri” olarak nitelendirdiğini belirtir. İkinci Dünya Savaşı’nı kazanmasından birkaç ay sonra İngiliz halkının kendisini başbakanlık görevinden uzaklaştırmasının ardından Winston Churchill demokrasiye alaycı yaklaşımıyla “Demokrasi en kötü yönetim biçimidir – denenmiş olan diğerleri hariç.” lafını eder*. Sence de komik, bir o kadar trajik değil mi?

 

Sana ufak bir olay anlatayım. 28 Mayıs günü, Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimi yaşanırken, ben Barcelona’nın belediye seçimleri için sandık başına gittim ve oyumu verdim. Birkaç adayın arasından seçim yapmam gerekiyordu. 6 yıldır yaşadığım şehrin yönetimine dair oldukça yeterli bilgi ve deneyime sahip olduğum, ve bilinçli ve entelektüel bir vatandaş olduğum halde, kendimi yeterli derecede ehil göremiyordum. İtiraf ediyorum ki içimde büyük bir sorumluluk yükü, hatta kuşku vardı. Eve adayları tanıtan sayfa sayfa kağıtlar gelse de, onları okuyup internetten araştırıp taahhütlerini incelesem de, yine de yeterince bilinçli bir tercih yapacak kadar kendime güvenemiyordum.

 

Doğrudur! “Cahil” kesim dediğimiz topluluktan hiçbir farkım yoktu. Kendimce öyle. Ne kadar okusam sorsam soruştursam da, bir yere kadar bilebilir ve anlayabilirdim. Yapacağım seçim de o doğrultuda bilinçsiz veya sağlıksız olacaktı. Sence de kandırılmaya açık bir durum değil mi? Demeye çalıştığım şu ki, yönetilmek istediğimiz şekli seçerken pek de rasyonel yollarla değil, büyük ölçüde duygusal dürtülerle (sezgi) yapıyoruz. Sonuç işte ortada! “Her millet layık olduğu şekilde yönetilir.” (Joseph de Maistre).

 

İşin ironik tarafı şu ki, de Maistre, bu lafları Aydınlanma Çağının yükselişi, Orta Çağ’ın önyargılarından, bağnazlığından ve ideolojilerinden özgürleşmeye, bilgiye yönelme döneminde zikretmiş, ve progresivismin (ilericiliğin) karşıtı olarak, hakların kendi kaderini tayin etmelerini engelleyecek gerici sistemlerin avukatlığını yapmış olması. Kendisi bir demokrasi karşıtıymış, açık açık da söylemiş. Ne var ki günümüzün “aptal liderleri” büyük kurnazlıkla demokrasi laflarıyla kafamızı karıştırıp kendi kendilerine hizmet etmeyi müthiş beceriyorlar.

 

Sokrates tarihi sayfalardan çıkagelip demokrasiye ve seçimlerde oy verme konusuna çok güzel bir benzetmeyle açıklık getiriyor aslında.  Öğrencisiyle diyalogunda şöyle sorar: “Eğer ki deniz yoluyla bir yolculuk yapmak isteseydin, geminin kontrolünün kimde olacağına nasıl karar verilmesini isterdin? Rastgele ve herhangi bir grup insan tarafından mı, yoksa deniz seyahatleri konusunda deneyimli, bilgili ve eğitimli insanlar tarafından mı?” diye sorar. Öğrencisi ehil olan kişiyi seçeceğini söyler. Buna cevaben Sokrates “Peki bu durumda nasıl olur da, bir ülkedeki yetişkin insanların rastgele ve herhangi bir grubunun bir ülkeyi kimin yöneteceğine karar verebilecek donanımda olduğunu düşünebilmekteyiz?” der**.

 

Sokrates seçimlerde oy kullanmayı yeteneğe, bilgi ve beceriye bağlar. Yeterli donanıma ve eğitime sahip olmadan insanlara oy kullanma hakkı vermenin, fırtınalı bir havada yolculuk yapacak bir geminin kontrolünün kime teslim edileceği kararını alma yetkisini vermekle aynı olduğunu savunur.  Oy kullanmayı “bir sezgi” olarak görmenin yanlış olduğunu ve diğer alanlarda olduğu gibi insanlara sistematik bir şekilde öğretilmesi gerektiğini önerir.

 

Şimdi, “Ne oluyor sana Shirli, neden bozdun kafayı demokrasiyle?” diyeceksiniz. Valla ben de bilsem, yazacağım nedenini. 28 Mayıs gecesinin ardından içimde tuhaf sorgulayıcı düşünceler hakimdi. Öfke, isyan, kaygı kalmamış, yerini “neyi farklı yapmalıyız” soruları almıştı. Ondandır belki de, bir önceki yazımda yeniden umudu yitirme hali yerine susmak ile sessiz kalma arasında kaldığım sıkışmışlık halini yazdım. Bir kabullenişin ardından gelen harekete geçme hali… Şu anda da geriye dönük bir analiz yapma hali…

 

Bilmem, kelimelerim hallerimi anlatmakta yeterli mi… Bazen kelimeler kifayetsiz kalabiliyor. Çünkü bazı haller anlatılmaz, anlatılamaz! Yaşanır! Bir kırıntı dahi olsa, bu satırları okurken kelimelerin içinde kendini buluyorsan eğer, işte bil ki, yalnız değilsin. Asıl güzel olan, sen ve ben varsak, bil ki dışarda bir yerlerde dahası var. Hem de daha niceleri…

 

Ege Denizinin ortasında bir yerde…

18 Haziran 2023

 

*Demokrasi en kötü yönetim biçimidir.

https://dusunbil.com/demokrasi-en-kotu-yonetim-bicimidir/

**Sokrates demokrasiden neden nefret etti?

https://evrimagaci.org/sokrates-demokrasiden-neden-nefret-etti-4733

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir