Hayatın Cilveleri

(Yazarı sesli dinlemek için tıklayın.)

Bu yazıma “hayatın cilveleri” diye başlamak istiyorum; çünkü, hayatın cilveleri umduğumuzda değil bulduğumuzda gizli. Forest Gump filmini izleyenler hatırlar. Annesi Forest Gump’a hayatı bir çikolata kutusuna benzeterek “içinden ne çıkacağını bilemezsin” der (Life is like a box of chocolates. You never know what you’re gonna get). Bu yazımda da geçtiğimiz hafta sonunu, adeta bir çikolata kutusu gibi ne umarken ne bulduğumu, yaşadığım deneyimi, hatta yaşadığım dönüşümü paylaşmak istiyorum. Zira, bir şeye niyet etsek de hayatın cilveleri bumerang gibi bize dönebiliyor, beklediğimiz olay bize etki edebiliyor, ettiğimiz niyet bize yarayabiliyor…

 

Ne demeye çalıştığımı sanırım hikayesiyle daha güzel aktaracağım. 16 yaşında kızım lisanslı kayak yarışçısı. Hafta sonu Barcelona’dan üç buçuk saat uzaklıkta Espot adında bir kayak merkezinde yarışa gidecekti. Genellikle sporcular yarışlara aileleriyle gider; ancak Espot’a aileler pek katılmaz, ekipçe gider dönerler. Biz de kızımın ekipçe gidip döneceği bir planlama yaptık. Cuma sabaha karşı, Pazar akşamı aynı yerden almak üzere yarışa gönderdim. Espot tüm kategoriler arasında, özellikle pistlerin dikliği bakımından, en zorlayıcı yarış olarak bilinir. Her ne kadar yanında olmayı istesem de ekip olarak gidip dönecekleri bir yarış olduğundan, Espot’u kızımın büyüme, kendini aşma ve konfor alanından çıkmasına vesile olacak fırsat gibi görüyordum. Böylece Espot’a ekibi ve antrenörleriyle birlikte gitti. Ben de türlü programlar ve yapılacak işler listesi oluşturarak hafta sonumu doldurdum. Ancaaaak… çikolata kutusundan beklediğimden farklı tatlar çıktı!

 

Cuma akşamı saat 17:00 sularında kızımın “yarışta başka anne-babalar da olacak; sen de burada olsan bana destek versen…” mesajıyla tüm planlarım alt üst oldu. Esasında, planlarım alt üst olmalı mıydı, yoksa aynen seyrinde devam mı etmeliydi ikilemiyle kala kaldım. Espot’u kızımın öz güveni ve cesaretiyle kabuğundan çıkmasına önayak olacak bir fırsat olarak düşünürken, henüz kabuğunu kırmaya hazır olmadığını ve desteğe ihtiyaç duyduğunu görerek, onu hayata hazırlamayı hedefleyen ebeveyn olarak tereddüte düştüm. İçimden “acaba kendi kabuğundan çıkması için erken mi; acaba bu ilk Espot deneyimi olması dinamikleri değiştiriyor mu; acaba beklentilerimi yüksek mi tutuyorum…” türünden düşünceler geçerken, benzer soruları kendime sorduğumu farkına vardım.

 

Hayatın cilveleri işte! Kızımın kendini aşmasına fırsat olarak gördüğüm Espot yarışının bir defa daha kendimi aşmama ve kendi kendime koyduğum sınırlamalardan sıyrılmama yardımcı olacağını tabi ki bilmiyordum… Kızım bana yanımda ol çağrısı yapana kadar, nispeten halen yabancısı olduğum ülkede üç buçuk dört saat uzaklıkta ve daha önce hiç yapmadığım bir yolu bir başıma aşmaya ne istekli ne de kafaca hazırdım! Ayrıca, kızım için hangisi doğruydu? Kendi başına kalmalı, güç kaynaklarını keşfetmeli ve büyümeli mi; yoksa annesinden ihtiyaç duyduğu destekle mi yola devam etmeli? Benim gitmem ve yanında olmam onun büyüme sürecine iyilik mi edecek, kötülük mü? Peki ya ben ne istiyorum; planımı değiştirmeyi ve o yolu arşınlamayı istiyor muyum? Acaba o yolu bir başıma yapabilir ve kazasız belasız (hele ki Covid-19 kısıtlamaları çerçevesinde) Espot’a varabilir miyim? Bir de vardığımda nerede kalacağım? soruları… Benim için zor bir ikilemdi.

 

Ok yaydan çıktı! Kalacağım yeri bulmanın dışında, bana huzursuzluk veren bu sorulara netlik bulamadan cumartesi sabah erkenden yola çıktım. İçim kıpır kıpır, midemde bir düğüm, 258 km’lik mesafeyi, ömrümden dört saat değil de bir günümü almış gibi yol aldım. Esasında yeşil, kahverengi ve mavi tonlarının buluştuğu eşsiz doğa harikası yerlerden geçtim. Radyoda Kiss FM ve Spotify playlist ile nefis ötesi bir yolculuktu… Doğrusu, acabalarım zihnimi kemirmese tam bir cennet yolunu arşınlıyordum diyebilirim.

 

Yolun yarısına geldiğim bir noktada, kızımın yarış pistinde olduğu, kısa vakit sonra da düştüğü haberi geldi. İçim allak bullak oldu! Düşmüş müydü? Belki kapı kaçırmıştı… En önemlisi, iyi miydi? Bir yandan yol alıyorum, bir yandan nasıl olduğunu anlamaya, uzaktan bilgi almaya uğraşıyordum. Yollarda nerdeyse hiç araba yoktu, bomboş; zihnimse iç konuşmalarla dopdolu! İlginç olansa her şeyin farkındaydım. Negatife kaymış zihnim olabilecek en kötü senaryoları üreterek beni duygusal girdaba itiyordu. Mindfulness eğitimlerinde anlattığım tüm öğretileri sanki unutmuş veya sistemimden çıkarmış gibi yol alıyordum.  Zihnim belli aralıklarla çalan şarkılara kapılıp iç konuşmalardan uzaklaşıyor, sonra yeniden kaptırıyordum!

 

Kaç kilometre böylece yol aldım, bilmiyorum. Ama şunu biliyordum ki, bu döngüden çıkmalı ve kontrolü geri almalıydım! Nasıl yapmam gerektiğini de biliyordum. Müziği kapadım. Gelen tüm düşüncelere zihnimi Durdurdum! Derin derin nefes aldım verdim, zihnimi nefesimi İçime çekiş ve verişime odakladım! Beni kaygı ve düşünce sarmalından uzaklaştırıp rahatlatana kadar nefes alıp vermeye, zihnimi de nefesimde odaklı tutmaya devam ettim. Negatif sarmalından uzaklaşıp olumsuz senaryonun yanında başka senaryoların da olabileceğini Farkına varana kadar nefes aldım verdim. Yavaş yavaş aklım yerine gelmeye başladı ve olaylar üzerine sağlıklı Anlam yükleyebilmeye başladım. Kızım düşmüş olabilir, yaralanmış olabilir, hiçbiri de olmayabilir. Önemli olan ben yoldayım ve kısa süre sonra yanında olacağım. Bu zihinsel ve duygusal Yansıtmayla rahatladım. Daha önce akıl edemediğim şeyi yapıp kızımı aradım; telefonda sesi keyifli ve gayet de neşeliydi!!!

 

Yolda olan, ikilemlerin yolculuğunu arşınlayan bendim. İlk zorlayıcı yarışını kendi başına yapma cesaretini gösteren ve kapı kaçırmış olmanın hayal kırıklığıyla baş etmeyi başaran da kızımdı. Fiziksel olarak ayrıydık, ama benzer yoldaydık. İkimiz de dönüştük; büyüdük, sınırlarımızı aştık ve konfor alanımızdan çıktık! Müziği geri açıp “Lalalalala life is wonderful, lalalalallaala life’s so far good” şarkısıyla tünellerden, nehir yollarından, dağ yollarından kıvrıla kıvrıla, ağzımda şarkı sözlerini mırıldanarak yoluma devam ettim…

 

Son 24 saati ve yaşadıklarımı ve çikolata kutusundan ne umup ne bulduğumu aklımdan geçirirken, farkına vardım ki, hayatımıza aldıklarımız ve bizi seçenlerin bizi daima bir adım daha ileriye, gelişmeye, büyümeye, konfor alanımızdan çıkmaya ve özgürleşmeye itiyor. Kızımın yanımda ol çağrısı salt kendine hizmet eden bir çağrı değilmiş! İçinden geçerken görmek zor. Anahtar direnmekten vaz geçip akışa izin vermek, yüreğinin sesini dinlemek ve yola çıkmak! Ben de aynen öyle yaptım…

 

Espot’tan Shirli

07 Mart 2021

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir