Kadın-Erkek Eşitliği Üzerine (Absürt) Bir Hipotez

Daha önce yazmıştım, Yanındayız’ın yanındayım diye. Çeşitlilik, kapsayıcılık, eşitlik ve özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği mevzularına dikkat ve emek verdikçe insanın algısından tepkilerine kadar her uyaran düşündürücü hale dönüşüyor. Sanırım bir ben değil, giderek sayıca çoğalan, katlanarak (exponential) büyüyen bir kitle olmaya doğru ilerliyoruz. Peki ne mi düşünüyoruz, ne mi derdimiz? Her şeyden önemlisi, neden? Dahası, nasıl oluyor da bu emelde erkekler ön safta çeşitliliği ve kapsayıcılığı önemsiyor, toplumsal cinsiyet eşitliği için varlığını gösteriyorlar, seslerini yükseltiyorlar, cesaretle kadınların yanındayız diyorlar? Motivasyon ne? İki kelimeyle, kazan-kazan (win-win) yaratmak! Ama olay bundan daha derin.

19 Ocak günü, Yanındayız üyelerine özel bir oturumda, kapsayıcılık, liderlik, cinsiyet eşitliği, eşit temsil gibi, alanında uzman Robert Baker ile tanıştım. Robert dünyayı kadın ile erkeğin birlikte değiştireceğini savunan ve bu konularda derya deniz biri. Ve, evet, kesinlikle Robert’le aynı fikirdeyim, kadın ile erkek birlik olduğu zaman ancak dünyamız değişecek. Nedenine gelince, birkaç yıldır düşünmekte olduğum bir hipotezimden bahsederek ve Robert’ın sunumundan aldığım birkaç noktaya bağlayarak paylaşacağım.

Hipotezim biraz absürt gelebilir. Ne var ki, bunu ispatlayacak bulgularım yok; içimde bir hisse, sağduyuya (intuition) ve insan gelişiminin geldiği evreyi gözlemim sonucu öne sürebiliyorum. Size sormakla başlayayım… Sizce, cinsiyet eşitsizliği insanlık tarihi boyunca daima var mıydı? Acaba yüzyıllar öncesinde bir zamanda eşitlik vardı, ve bir şey olup eşitlik bozulmuş olabilir mi? Acaba insan doğası, diğer canlı türleri gibi, eşit özelliklerle gelmiş ama kendi aralarında rol bölümüne gitmiş olabilirler mi? Acaba, biri diğerinin gelişimi, yükselmesi ve dönüşmesi için kendi özelliklerinden, becerilerinden, gücünden ve statüsünden feragat etmiş olabilir mi? Hepsi acaba…

Biliyoruz ki, yüzyıllar önce, kadın ile erkek, en arkaik mağara dönemindeki Homosapien haliyle eşit fiziksel ve zihinsel güç, yetkinlik ve becerilerle dünyaya gelmiş; biri diğerinden ne daha üstün ne de daha güçlüymüş; duygusal ve sosyal bakımdan da eşit becerilere sahiplermiş. Mesela Spartalı kadınların erkeklerle birlikte savaşma, askeri eğitimden geçmeleri, toprak sahibi olma, oy verme gibi haklara sahip olması geçerli bir örnek olabilir. Ne var ki, eşitliği bozacak bir farklılıkla yaratılmışlar, doğa ana biyolojik olarak üreme ve çoğalma için birine spermi, diğerineyse rahmi bahşetmiş. Yani, birine sağlayıcı (provider), diğerine geliştirici/büyütücü (nurturer) rolünü biçmiş. İşte, ne olduysa muhtemelen devamında olmuş… Erkeğin sağlayıcı rolü üzerinden edindiği, sahiplendiği ve en nihayetinde kendine hak iddia ettiği üstünlükten bahsetmiyorum; ki zamanla bunu da yaptı. Aksine, kadının geliştirici ve büyütücü rolüyle, sağlayıcı rolünde gelişmesi, güçlenmesi ve “uzmanlaşması” konusunda erkeğe destek oluşunu vurgulamak istiyorum. Burada da hipotezim devreye giriyor…

Hipotezim şu: Yüzyıllar önce bir tarihte, kadınlar erkeklerle bir nevi “gelişim anlaşması” yaparak fikir birliğiyle egemenliği erkeğin eline vermeyi seçmiş olabilirler mi? Erkeğin gelişiminde, yükselişinde ve her anlamda daha güçlenmesinde kolaylaştırıcı olma güdüsüyle toplumsal egemenlikteki eşit ağırlığından vazgeçmeyi göze almış olabilirler mi? Bunu kendi öz iradesiyle ve bilinçle seçmiş, gelecekte başına nelerin gelebileceğinin bilincinde olarak özveriyle yapmış olabilirler mi? Mısır Piramitlerini, Meksika Ziguratlarını hala çözememiş olduğumuz bir çağda bu soruların gerçekliğini pek tabii çözemeyeceğiz. Ancak, beni bunlara inandıracak birkaç unsur olmasa, inanın kendime “Shirli saçmalıyorsun” derdim…

Kadınlar, birçok işi bir arada yapma (multitasking), birçok konuya dikkatini verme (multifocusing) ve bazı olaylar henüz gelmeden geleceği hissedecek kadar ileriyi görme (envisioning) becerisine sahip olmalarıyla bilinir. O nedenle, çocuk veya yetişkin, toplumun her ferdine gereksinimleri doğrultusunda emeğini sevgiyle ve şefkatle özünden verme misyonuyla hareket eder. Kadının toplumda çizdiği rol kendini düşünmeyen ve fedakâr (selfless) oluşuyla tam bir hizmetkar (servant) lider örneğidir. Hangi sosyal kimlikle karşımıza çıkarsa çıksın -ister anne, hala, teyze, abla/kız kardeş olsun, ister öğretmen, üst düzey yönetici, doktor, pilot, itfaiyeci veya politikacı olsun, hepsinde duruşu ve hareketleriyle daima geliştirme, koruma ve ihtiyaca hizmet etme odaklı değil midir?

Kadın toplumun banisidir; yani toplum yapısını biçimlendirendir. Erkeği yetiştiren odur; onun güçlü ve muktedir olmasına, yani egemenliğini destekleyen de odur. Erkek, arkaik dönemde kadınla aralarında yaptıkları gelişim anlaşmasını unutmuş ve güç sarhoşluğuyla daha da güçle hükmetme ihtirasına kapılmış; kadınsa “iyilik yap denize at” -yani kendine sakla- felsefesiyle anlaşmayı kendi de unutmuş ve erkeğin hükmü altında yaşamayı seçmiş; sonucunda kadın ve erkek İnsan1.0 versiyonundan ve değerlerinden tümüyle sapmış, bugünkü hale gelmiş olamaz mı?

Kadın, değerleriyle hareket eden, savunduğu değerler uğruna dimdik duran ve dünyayı baştan aşağı dönüştürecek duygusal, sosyal ve zihinsel becerilere sahiptir. Hiç düşündünüz mü, niye bu zamana kadar egemenliğini erkeğin elinden almaya kalkışmamıştır? Gücü yetmediğinden mi, birlik olamadığından mı, yoksa “dünyayı kadın ile erkek birlikte dönüştürecek” üst bilinci için erkeğin o bilinç seviyesine gelmesini ve yanında durmasını beklediğinden mi? Sanırım beklenen vakit geldi, üst bilinç harekete geçti. Hareketin adı son yıllarda var olan eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık hareketi. Feminizmden çok öte, erkeğin kadının yanında aynı inisiyatifle, değer yargılarıyla ve inançla eşitliği savunuyor olması. Bugün bu hareket erkeğin kadının veya cinsiyet eşitsizliğine maruz kalanların yanında oluşuyla tezahür ediyor; yarın her tür eşitsizliğin karşısında birlikte duracakları şekle dönüşecek. Bu da, kadının toplumun tüm segmentlerine refahı, iyiliği, birliği ve sevgiyi ulaştırma arzularına adım adım yaklaştıracak.

Bilmem hipotezim size absürt geliyor mu… Belki fazla düşünüyor sorguluyor olabilirim… Fikirlerinize açığım. Söz verdiğim gibi Robert Baker’in sunumundan bir parçayla yazımı kapatayım. Robert erkeklerin bu hareketin parçası olma ve olmama nedenlerini, olduklarında kazanımlarını ve eşitlikte müttefik olma aşamalarını paylaştı. Gloria Steinem’in sözleriyle başladı: “Erkekler, cinsiyet rolleri kendileri için de bir kıskaç olduğunu anladıklarında çok değerli birer müttefik oluyorlar. Çünkü sadece başkasına yardım etmiyorlar, kendilerini de özgürleştiriyorlar.” Robert, cinsiyet eşitliği hareketine dahil olan erkeklerin sağlayıcı rolünü kadınlarla paylaşabildiği ve her daim güçlü, muktedir, sağlam -yani Alpha Male olma zorunluluğundan kurtuldukları için özgürleştiklerini paylaştı. Dahası, güç sarhoşluğunun etkisiyle yok olmaya yüz tutmuş bazı duygusal ve sosyal becerilerini -benlik algısı (self-concept), tevazu (humility), sezgi (intuition), özen (care), hassasiyet (vulnerability), empati, ileriyi görme (vision) ve iş birliği (colaboration) gibi becerileri- yeniden geri kazanmalarına imkân sağladığını paylaştı. En önemlisi, kişilerin cinsiyet eşitlik hareketinin neresinde olduklarını ve nasıl tutum ve davranış gösterdiklerini dört kademeli spektruma yayarak gözler önüne serdi. Maalesef ki, Türk toplumunun büyük kesimi, bu spektrumun ilk aşamasındalar: cinsiyet eşitliğine ihtiyaç olduğunun farkında değiller (unaware). Spektrumun ikinci adımı, ihtiyacın farkında ve harekete eğilimli olmak (aware/leanining in); üçüncüsü, eşitlik destekleyicisi ve savunucusu olmak (advocate); ve son aşama aktif olarak eşitlik için liderlik etme ve değişim elçisi (change agent) olmak.

Sizce toplumsal cinsiyet eşitliğinde siz neredesiniz?

İki saate yakın sürede Robert daha neler neler paylaştı… Buraya sığdırmak ne mümkün. Çok merak ediyorsanız, siz de yanımızda olun, toplumsal cinsiyet eşitliği, çeşitlilik ve kapsayıcılık hareketinde Yanındayız’ın yanında olun. Benden söz, Robert Baker’la birebir tanışma dahil tüm merakınızı gidermeye varız.

Bu seferlik benden bu kadar…
Barcelona’dan Shirli
21 Ocak 2023

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir