50 Olmanın Dayanılmaz Hafifliği
(Yazarı sesli dinlemek için tıklayın.)
Bu satırları Barcelona’da, takribi 80 günümü karantinada geçirdiğim evimde yemek masamda oturmuş yazıyorum. Muhtemelen de, bu satırları ancak her şeyin yolunda gittiği taktirde, 1 Temmuz 2020 gününde, ben Barcelona’dan İstanbul’a uçarken okuyor olacaksınız…
Bugün 24 Haziran 2020… Çarşamba… Tamı tamına 50 yıl önce bugün, saat 19:32’de dünyaya gözlerimi açmış, ilk nefesimi almış, muhtemelen ağlamayıp, popoma doktorun bir fiske şaklatmasıyla ağlamaya başladığım, bilinçsizce ve içgüdüsel ilk anlarımı yaşadığım zamandır. Garip ama gerçek… 50!
50 ilginç bir sayı. 50 yaşında olmak da, rakamsal bakımdan da ilginç… Neden mi… şöyle anlatayım… Biyolojik olarak evet, 50 yaşımdayım. Ama kaç hissediyorum, kaç yaşında görünüyorum… Ne 50 hissediyor, ne de görünüyorum. Bazen 20’lerimde, bazen 30’larımda, bazen de 40’larımda hissediyorum… Muhtemelen, sadece 20-30-40’ları tanıdığımdan, ve 50’leri bilmediğim ve deneyimlemediğimden olsa gerek ki, 50 yaşında hissetmiyorum… Zaten, 50 yaşında hissetmek de ne demek ki?! 50 görünmüyor olmam “allah vergisi”… hatta canım babamın genlerinin vergisi desem daha doğru olacak. 80’lerinin başında olduğu halde, 70’lerinde gibi görünmesi, son 10 sene öncesine kadar saçında eser miktarda beyaz saç olması, çok da geçerli bir gösterge. Sonuçta, 40’larımda gösterdiğim doğrudur. Biraz deli doluluk, yüksek enerji ve ince vücut yapısı olunca, doğal olarak 40’larımda görünüyor olabilirim.
Şimdi, asıl komik bakış açıma geleceğim… 50 olmanın dayanılmaz hafifliğine… hafiflik kilodan, görünüşten veya hissetme bakımından değil… yaşımı farkındalık ve bilinç açısından inceleyince apayrı bir tablo çıkıyor. Son 5-6 yıldır farkındalık, Mindfulness, bilinç, dikkat ve farkındalıkla yaşam biçiminin önemini keşfettim, yaşamıma felsefe olarak uyarladım ve her fırsatta bu felsefeyle yaşamayı savundum. Farkındalıkla yaşamanın, hayatın her anının hakkını vererek yaşam sürmenin özgürleştirici, huzur ve mutluluk verici olduğunu savunan biri olarak, geriye bakıyorum… Özgürce, huzurla, mutlulukla, mutlak farkındalık ve oto-kontrol ile sürmüş olduğum yıllara bakıyorum… Doğrusu, bu bakış açıyla kaç yaşındasın deseler, 20 gibi bir yaş derim… Yani, diyeceğim o ki, en fazla 20 yıldır hayatımı hakkını vererek yaşadığımı söyleyebilirim. Seçimlerimden, kararlarımdan, arzu ve tutkularımdan kesin emin olarak, ve kendim için yaşamayı seçerek geçirdiğim yıllardan bahsediyorum… hepi topu 20 yıl…
Neden mi… şöyle… hayatımın ilk 10 yılını nerdeyse hiç hatırlamıyorum. Parçalar halinde, bana aktarılanlara dayanarak bir nosyonum var diyebilirim… 10 yaşımda, hatta tam tamına 40 sene önce bugün -24 Haziran 1980’de İsrael’e gittiğimiz güne kadar ki kısmı hafızamdan silmişim… Gitti mi bir 10 yıl! Hahhahhhaha…. Ardından, 20’lerine kadar nerdeyse her ergen için hayat karmaşık ve anlaşılması zor, hep keşifle geçen, ve bir şekilde doğru yolu tutturabilmek için gereksiz çaba ve emek gerektiren, ancak farkındalık ve bilinçle değil de tamamıyla hormonların güdümünde seyreden bir dönem olduğunu düşününce, hayatı ne kadar hakkını vererek yaşadım dersen, %50 derim… 20’lerimde hala keşifle devam eden yılların, saçmalamaların, deli dolulukların bol olduğu, bir yandan da sosyal normların ve gerekliliklerin üzerimde baskı yarattığı bir dönemde, hakkını vererek yaşamak o kadar da kolay olmadı.
Sonuçta, 20’li yaşlarımın bir kısmı yine farkındalık bakış açısından tam yaşanmış diyemem… Geriye, 30’larımın başından itibaren, son 20 sene kaldı… İşte, son 20 senedir, hayatın hakkını vererek, farkındalık kavramıyla henüz tanışmasam da, yaşam felsefesi olarak hayatıma uyarladığım yıllar diyebilirim. Kendim için, kendimce doğru geleni seçerek, ve tabii ki bütünün hayrını gözeterek, dolu dolu yaşadım… Şu satırları yazarken bile geldiğim şu ana kadar, her anı keyifle, acıyla, inişle ve çıkışla, her haliyle yaşadım… Yaşıyorum…. Özgürce… Huzurla… Mutlulukla… Bunu bana sağlayan bir çok olanak var… En başta, kendim! Sonrasında beni çevreleyen müthiş insanlar! Beni ben için seven, olduğum gibi kabul eden, ve değer veren insanlar… Aynı benim kendimi kendim olduğum için sevdiğim gibi… kabul ettiğim gibi… değer verdiğim gibi…
Farkındalıkla yaşamanın daha ötesinde, son 10 sene yaptıklarıma, üstesinden geldiğim olaylara, edindiğim kazanımlara baktığımda, kendimi aştığımı söyleyebilirim… Son 10 seneyi günlüğe kaydetsem, çok malzeme çıkar… 41 yaşımda Doktoraya kalkışmam, 6 sene sonra Doktor unvanımı almam, 47 yaşımda Barcelona’ya taşınmam, sil baştan yoktan var ederek yeni bir yaşam kurmam, yeni dil öğrenip tanımadığım memlekette çalışmaya başlamam, ardından ev taşımam ve daha da yerleşme adımları atmam… hepsi bu son 10 senede oldu… Son 10 sene beni ve hayatımı taçlandırdı diyebilirim… hele ki son 1 sene, 24 Haziran 2019’da yeni ev macerasıyla başlayan ve müthiş duygusal ve ruhsal dönüşümlerin tetiklendiği 365 günü düşününce, yeniden doğuş diyebilirim… Hayatımda “The Big Bang of My Little Life” diye nitelendirdiğim dönüm noktasıyla daha da zirve yapan, ve ardından Covid-19 karantina dönemiyle geçirdiğim dönüşüme bakınca, benim için müthiş ötesi bir yıl diyebilirim… Yani, diyeceğim o ki, son 10 yılın son 3 senesi, ve özellikle son 1 senesi taçlandırıcı oldu!
İşte… biyolojik olarak 50 yaşımdayım… 40 görünüyorum… 30’larımda hissediyorum… ve farkındalıkla 20 yaşımdayım… Dahası, hayatımda fark yaratmakla 10 yaşımdayım… Bakalım, gelecek 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl hayat bana neler sunacak… Kesin biliyorum ki, harika ötesi olacak… Belki Benjamin Button’ın hikayesi gibi, yaşım arttıkça giderek daha rafine olacağım bir olma haline ereceğim, ve tam olacağım… O günleri kaleme almak, kalıcı kılmak da ayrı bir yol olacak… Yazmaya devam….
1 Temmuz 2020
Barcelona’dan Shirli
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!