Yeniden mi Başlıyoruz…!!!

(Yazarı sesli dinlemek için tıklayın)

Bir önceki yazımda kaçırma duygusundan bahsederken, farklı yerlerde olabileceğim ve yapabileceğim şeylerden örnekler vermiştim… Örneklerden biri de, “Covid-19’dan (veya herhangi başka bir sebepten) yatak döşek dinlenme halinde de olabilirim…” söylemiydi… Bunu hiç istemediğimi söylemiş olsam da, sanki kendime çağırmışım gibi, verdiğim örnek başıma geldi! Neye niyet neye kısmet… Ağır bir grip, nezle, öksürük, ve çok hafif ateş beni yatağıma mıhladı! Diğer yandan, ikinci Covid-19 dalgasına karşı yeni önlem ve uygulamalar yürürlüğe konmaya başlandı. Çarşamba günü açıklanıp Cuma sabahı (16 Ekim 2020) yürürlüğe giren kısıtlama uygulamaları kapsamında Katalunya bölgesinde tüm restoran, bar, kafe, güzellik ve bakım merkezleri, eğlence yerleri iki hafta süreliğine kapandı. Hadi bakalım… yeniden mi başlıyoruz ne…

13 Mart 2020 günü tüm İspanya’nın karantinaya girişinden takribi üç ay sonra “yeni normal”e geçmiştik… Hayat “süper” olmasa da, sahip olduklarımıza ve yeniden kavuştuklarımıza baktığımda “nimet” olduğunu söyleyebilirim. Aradan aylar geçti, yeni normal “norm” oldu… Çoğumuzun aklında “bir daha Mart Nisan aylarında yaşadıklarımıza dönmeyiz” algısı varken, ikinci Covid-19 dalgasına karşı yeni önlem ve uygulamaların yürürlüğe konmaya başlaması tabii ki de moralleri bozmaya yetti. Barcelona şaşkınlık, üzüntü ve sessiz bir isyan duygusuyla Perşembe günü gün boyu ve akşam dışarılardaydı… Kendim de dahil herkes, “kapanmadan” önce özgürce son bir kahve keyfi veya son bir akşam yemeği için tüm masaları doldurduk, taşırdık… İki hafta sürecek dense de, bu kapanmanın ne kadar süreceği ve yeniden açılacağını kimse bilmiyor!

Bu belirsizlik, bir yandan bir kuşku ve hayatı kaçırma kaygısına itiyor; ama diğer yandan, “bu yoldan geçtik… deneyimliyiz… önceki gibi hazırlıksız ve acemi değiliz… hatta ne yapmamız gerektiğini biliyoruz ” bilincini yaşatıyor. İki hafta dedikleri süre iki üç aya çıkar mı diye düşündürüyor… Sürebilir de, sürmeyebilir de… Sınırlar kapanabilir de, kapanmayabilir de… (Ki, sınırları kapatma noktasına geleceğini pek öngörmüyorum, ama daha önce olduysa yeniden olabilir fikrine de hazırım!) Aklımdan türlü düşünceler geçerken, ister istemez zihnim, flashback sahnesi gibi, karantinaya girdiğimiz ilk günlere ve deneyimlerime kaçıp gidiyor… Hele ki bugünün Cumartesi olmasından mütevelli, karantinaya girişimizin 7.ncü gününe (21 Mart 2020) ve Korona Günlüğüme yazdığım yazıya aklım kayıyor. Muhtemelen, karantina günlerimden ve günlüklerimden en çarpıcısı olsa gerek… Bana hayattayım dedirten, beni en çok heyecanlandıran ve neşelendiren gün. İşte günlüğümden bir parça…

“21 Mart 2020, Gün #7
Birinci haftayı doldurduk… evden çıkmayalı 9 gün oldu. Yeni rutine o kadar adapte olmuşum ki, eskisi yabancı geliyor. Bugünün tek farkı var, bugün Cumartesi… hafta sonu… yeeeyyyy…. :)))

Güne erken başlamak güzel; balkona, nefesimle ve kendimle buluşmaya çıktım… ortalık sessiz ve sakinken, zihnim de kalbim de daha sakin… ve karar verdim, bugün Cumartesi, tatil günü, 9.ncu gün, kendime ödül vermeliyim… bugünü, bir kaç saatliğine dahi olsa, rutinin dışında yaşamalıyım…

Elime çantamı, ceketimi, dezenfektan, eldiven, maske, anahtarlar ve atıştırmalık bir kaç ıvır zıvırı aldığım gibi arabaya bindim sahile gittim. Barceloneta sahili… yollar bomboş, ne insan var ne araba… şehir ya uykuda ya da karantina’da…!!!

Suçluluk duygusuyla karışık bir heyecan… kalbim pır pır atıyor… sahildeyim. Pırıl pırıl parlayan güneş kumsala, denize ve yüzüme vuruyor… “oohhh… dünya varmış, işte hayat bu!” dedirtecek kadar huzurlu ve özgürleştirici… şükür!

Kumsalda en sevdiğim ve rahatlatıcı şey, sahilde dalgaların gelişini gidişini izlemek, ve çıplak ayakla ıslak kum üstünde yürüyerek dalgaların ayağıma vuruşunu hissetmek… su buz gibi! Dalganın sahile vuruşunu, oluşan köpükleri, sonrasında yavaş yavaş dağılıp yok oluşlarını, sonra yeni bir dalganın gelişiyle yeni köpüklerin oluşumu, ve sonrasında yok oluşlarını izlemek… zihnime bir terapi gibi…. saatlerce izleyebilirim…. Kim bilir ne kadar süreyle orada durmuş, ayaklarım suda, kuma gömülü, dalgaların geliş-gidişini izledim…. her dalga gelişinde, köpüklerin belirip yok oluşu, kum taneciklerin ayak parmaklarımın arasına girmeleri, bir kısmının akıntıyla kurtulup gidişleri… görüntü hep aynı, sanki bir birini tekrar eden takılmış plak gibi… bizim karantina günleri gibi!

Ama yok, bugün farklı, dışarıdaydım ve deniz kenarında kendime bir iyotlu oksijen ziyafeti çektim… ufuğa bakıp denizle göğün birleştiği noktaya daldım… denizde hiç bir şey yok… dümdüz… alabildiğince mavi ve maviii…. bu karenin içinde bir yelkenli olsaydı… işte mükemmel olacaktı! Ufuğun içine dalmış, huzuru içime aldım… nefes alıp verdim… içime, damarlarıma, ciğerlerime, kalbime, parmak uçlarıma kadar en küçük uzvuma kadar enerji depoladım….

Zaman ve mekandan tümüyle kopuk, öylece düşüncelere dalmışken, birden arkamdan bir ses: “anneeee…hadi kahvaltı edelim!”, ve hemen ardından, “Kızım bırak anneni, meditasyon yapıyor, bitirince gelir…” diyor… gözlerimi açıp, etrafıma baktım… balkonumdaki sandalyemdeyim… “tamam, iki dakika izin verin, geliyorum” deyip, zihnimde çıktığım yolculuğu, kaçamağı, ve bende yarattığı hisleri sentezledim. Gerçekten gittim mi oralara? Gerçek ile hayalin farkı ne? Peki ya hislerim, depoladığım enerji, tattığım özgürlük hissi, rutinin dışına özgürce istediğimi yapmış olma mutluluğu, ve gelecek günlerin getireceği belirsizliklere karşın bir kaç dakika veya saatte (zaman kavramına girmeyeceğim bile) biriktirdiğim umut…. bunlar hepsi benimle beraber… ve gayet de gerçek!

Sonuçta, sanal gerçeklik (virtual reality), sinema, tiyatro, TV, kitap, vs. ile bulunduğumuz fiziksel mekanımıza rağmen, başka bir gerçekliğe gidebiliyorsak madem, neden kendi zihnimizin yarattığı hayali gerçekliğiyle yolculuğa çıkamıyoruz…Hele ki, şu zorlu günlerimizde, takılmış plak gibi aynı güne kalktığımızı düşünürsek…Her şey bize ve zihnimize oynadığımız oyunlara bağlı….”
Günlüğüm daha devam ediyor… ancak bugüne gelirsem, burada altını çizmek istediğim olgu aslında şu: Duygularımız ve olaylara karşı verdiğimiz yanıtlar çerçevesinde yaşadığımız deneyimlerimizin şekli bizim elimizde… Yaşadığımız özlem duygusundan tutun, hayatı kaçırma duygusuyla geçmişin pişmanlığı veya gelecek kaygısı hepsi zihnimizin yarattığı ve bize inandırdığı senaryolardan ibaret. Aynı benim hayalimde sahile gidişimle yarattığım ve zihnime ve tüm bedenime inandırdığım mutluluk verici deneyim gibi. Seçim bize ait, ya ipleri ele alıp zihnimize oyun oynayacağız; ya da zihnimizin bize oyununu oynamasına devam etmesine izin vereceğiz.

Barcelona’dan sevgiler…
21 Ekim 2020

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir