Yaşamın Değeri Dokunduğun Hayatlarla Ölçülür

“Hiçbir şey göründüğü gibi değildir” derler. Bu söze çok inanırım. Çünkü, içinde olanlar ancak detayları görebildiği için, dışarıdan baktığınızda gördükleriniz (1) yanıltıcı olabilir, (2) gerçeği tümüyle yansıtmayabilir, veya (3) bazı unsurlar gerçekte olduklarından daha “büyük” gibi gösterilebilir; haliyle de gerçekler dışarıdan gördüğümüzle sınırlıdır. Bu bağlamda, İngilizce’de dendiği gibi kitabı kapağına göre değerlendirmekten (judging a book by its cover) ya da dışarıdan gazel okumaktan başka halimiz yok. Ancak, bir eğitimci ve gelişim koçu olarak olgulara derinlemesine bakmayı seçmişimdir hep; metaforlardan, benzetmelerden ve sembollerden yararlanarak farklı manalar çıkarmaya bakmışımdır. Çünkü her şey detaylarda gizlidir. Anlayacağınız üzere, bu yazımda az biraz dışarıdan gazel okumaya niyetlendim… Tahmin de edeceğiniz gibi de, gazelimi gördüğünüz fotoğrafın çevresinde okuyacağım…

 

Ekranda gördüğünüz bu fotoğraf 11 Mayıs 2021 gününe, İsrail-Filistin çatışmasının bir anlık kesitine ait bir kare! İlk bakışta ne gördüğünüzden pek emin değilim, ama derinlemesine baktığımda görünenin ötesinde anlam veya mesajlar içerebiliyor. Olduğu gibi betimleyecek olursam, daracık bir alan içinde, bir taraftan atılan roketler hızla göğe yükseliyor, diğer taraftan demir kubbeye ait roketler gelenlerle buluşmak için kıvrıla kıvrıla yol alıyor, artlarında bıraktıkları ışık izi sonucunda bir noktada her gelen roketi yakalıyor, çarpışmaları sonucu gece karanlığında eşi benzeri olmayan bir ışık görseli yaratıyorlar; öyle ki, bir fotoğraf sanatçısına sorsanız sanat harikası diyebilir.

 

Derinlemesine baktığımda, karanlığın içinde dans eden ışıklar altında, kendimce birçok mana çıkarıyorum. Adeta tıslayan ve hışımla ileri atılan zehirli bir yılana karşı, nefsi müdafaa için şahlanan bir aslan var, mesela. Bir taraf saldırganlıkla nefretini kusarken, diğer taraf pisliğe büyük bir yaratıcılıkla, gökte dans ederek karşılık veriyor gibi… Tüm güç ve kudretiyle kükrer gibi saldırmayı bilse de aslan, bunu yapmıyor, gelene kendinden emin şekilde cevap vermekle yetiniyor… Daha da derinlemesine, başka gözle baktığımda, gece karanlığında usulca sesi duyulmayan korku kıvılcımları, patlamaya hazır öfke tanecikleri ve giderek büyüyen milliyetçilik hareketleri görüyorum… Bu fotoğraf, ayrışmanın, kutuplaşmanın ve düşmanlığın en üst seviyede vahşice cereyan edişini gözler önüne seriyor… Karşı taraftakini “komşu” yerine “öteki” olarak görmenin bedelini gösteriyor… Siyaset, yönetim, sağlık, güvenlik, eğitim, psikoloji, iletişim sanatlarında sınıfta kalmışlığımızı haykırıyor… Ve bu gidişle, insanlık olarak ne yerde ne de gökte asla birleşemeyeceğimizi, ilelebet de çarpışmaya mahkûm olduğumuzu söylüyor! Karanlığın içinde dans eden ışık izlerinden bu anlamları çıkarıyorum.

 

Karamsar konuştuğuma bakmayın; umudum var, hala… Bu fotoğrafta olmayan, ancak duyduğum hikayeler, varlığını bildiğim gerçekler var. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Sosyal ve politik etmenler sonucu “ötekileştirilmiş” komşusunu koruyan kollayan, yaralı esnafı hastaneye yetiştiren, kaybettiği oğlunun organlarını bağışlayan İsrail’li ve Filistin asıllı insanlar var. Barış içinde yaşamayı bilen ve isteyen insanların seslerini bu gece karanlığındaki ışıklar duyurmuyor maalesef. Biraz daha eğilip detaylıca baktığınızda belki, korku ve öfke taneciklerinin yanında karanlığın içinde kaybolup görünmeyen, birlikte barış içinde yaşamayı benimsemiş insanların davranışlarını görebilirsiniz. Öyle ki, komşusunun bahçesi güzel olduğu zaman ancak kendi bahçesinin güzel ve yaşanır olacağına inanan bir zihniyet de var. Bu bana Golda Meir 1957’de söylediği sözleri anımsatıyor: “Barış, Arapların kendi çocuklarını bizden nefret ettiklerinden daha çok sevdiği zaman gelecek” demişti. Bu sözü illa Ortadoğu ve bir türlü bitemeyen İsrail-Filistin çatışmasıyla değil, günümüzde dünyaca geldiğimiz kutuplaşma ve ayrışma seviyesiyle de ilişkilendirebiliriz. Zira, ötekileştirme ve kutuplaşma konusundaki yeteneğimiz, Einstein’ın aptallığı nitelendirdiği sözleriyle birebir örtüşüyor: “Deha ile aptallık arasındaki fark, dehanın sınırları olduğu” ve “İki şey sonsuzdur: evren ve aptallık. Evrenden çok emin değilim.”

 

Aptallığın ve hamasetin sonsuzluğuna değil de, dehanın, yani kişinin kendisi ve insanlık adına aktardığı aklın nasıl olabileceğini vurgulamak için şu kısa hikayeyle gazelime son vermek istiyorum. Hikaye Nursel Andiç’in “O Bir Kadın – United Women” Facebook grubunda paylaştığı bir alındır.

 

Mısır yetiştiren bir çiftçi, her yıl en kaliteli mısır ödülünü alırmış. Çiftçi, ödül aldığı mısırların tohumlarını da ekmeleri için komşularına dağıtırmış. Bunu öğrenen bir gazeteci röportaj yapmak için çiftliğe gelmiş. Gazeteci çiftçiye sormuş: “Seninle her yıl aynı yarışmaya giren komşularına, kaliteli tohumlarından vermeyi nasıl göze alabiliyorsun?”

 

Çiftçi cevap vermiş: “Yoksa bilmiyor musun? Rüzgâr, olgunlaşan mısırlardan polenleri alır ve tarla tarla dağıtır. Eğer komşularım kalitesiz mısır yetiştirirse çapraz tozlaşma sonucu her geçen yıl ürettiğim mısırın kalitesi düşer. Eğer kaliteli mısır yetiştirmek istiyorsam, komşularıma da kaliteli mısır yetiştirmeleri için yardım etmeliyim.” demiş.

 

Yaşamlarımız da böyledir. Hayatlarını anlamlı ve iyi bir şekilde yaşamak isteyenler başkalarının hayatlarını da zenginleştirmelidir. Bir yaşamın değeri dokunduğu hayatlarla ölçülür. Ve mutluluğu seçenler, başkalarının mutluluğa ulaşmasına yardım etmelidir. Birimizin refaha ulaşması, herkesin refaha ulaşmasına bağlıdır. Buna kolektifin gücü diyebilirsiniz, buna başarının ilkesi diyebilirsiniz, buna hayat kanunu diyebilirsiniz. Gerçek şu ki hiçbirimiz kazanamayız, hepimiz birden kazanmadıkça.

-Nursel Andiç, O Bir Kadın-United Women

 

Böylesi akılların, az da olsa, var olduğunu bilmek içime su serpiyor. Doğrusu, korku kıvılcımları, patlamaya hazır öfke tanecikleri ve giderek büyüyen milliyetçilik hareketleriyle tutuşan aptalların yanında, birlik ve barış içinde yaşamayı benimseyen, ötekileştirmeye rağmen komşusunu koruyan kollayan, esnafını hastaneye yetiştiren, oğlunun organlarını bağışlayan dehalar olduğu müddetçe, umut var demektir.

 

15 Haziran 2021

 

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir