İp ve Tığ ile Kurulan Yeni Bağlar

(Yazarı sesli dinlemek için tıklayın.)

Her şeyin hikayesi olduğu gibi, bu çantanın da bir hikayesi var. Diyeceksiniz şimdi, bir çantanın kaleme alınmaya değer nasıl bir hikayesi olabilir… Esasında bu bir çantadan öte; bir yaşanmışlık, bir farkındalık, ve yaşayarak öğrenme hikayesinin somut hali… Çünkü bu çantayı ben yaptım –yaptığım ilk çanta diyebilirim… Her bir ilmiğinde, sırasında, iplik bağlantı noktalarında ayrı deneyim ve anı var. Mağazada rafta gördüğüm ve beğendiğim bir çantanın oraya geliş hikayesini asla bilemem… ama şuracıkta oturan bu çantanın ilk –hatta “hiç” ve son halini bilmek, omzumda gezdirirken verdiğim emek ve öğrenme çabasını hatırlamak, içinden bir eşyamı ararken defalarca çözüp yeniden ördüğümü hatırlamak, ve nihayetinde son haliyle elimde taşımak anlatılmaz bir keyif. İşte hikayesi…

Annem, on parmağında on marifeti olan bir kadın. Marifetlerinden biri de el işi… Yıllarca şişlerle kazaklar bluzlar örmüş, tığla masa örtüleri yapmış, şimdi de tam anlamıyla çanta yapma ustası. Yıllardır izleyici konumdayken, bu yaz Bodrum’da yeğenimle beraber heves ettik ve “hadi bize öğret…” dedik. Sabırla, her birimizin eline birer tığ ve ip verdi, ilk zinciri başlattı, ve sonrasında tabanı yapmayı gösterdi… veeee, bizi kendi halimize bıraktı. Sonucunda, “hımmm… kolaymış…” deyip pek bir özelliği olmayan küçük kırmızı bir el çantası yaptım…

Baktık ki bu iş bizi sardı, vakit geçmeden tuhafiyeciye gidip ip ve farklı kalınlıkta tığlar aldık. Pudra rengi mumlu bir ip beğendim… işlemesi zor, esnekliği nerdeyse sıfır, balya halinde sarılı kiloyla satılan, vahşi ve yabani bir ip. Kabul ediyorum, başlangıç seviyesi için bu ip çok da doğru bir seçim değil! Annemin “öremezsin, bir şey çıkmaz bundan, çok zorlanırsın” uyarılarına rağmen, inadım tuttu ve zincirine başladım. “Peki ne yapmak istiyorsun?” dedi… “Bilmiyorum…” dedim… Gerçekten de bilmiyordum. Tek bildiğim, bir elimde ip bir elimde tığ, gideceği yönü bilmeden, uzun bir zincirle başladım ve amaçsızca, öylece zincirin etrafında dolanıp döndüm… Hakikatten ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Sonucunda nasıl bir çanta yaratmak istediğim bir yana, acaba bir çanta çıkarmak istiyor muyum bile emin değildim. Hatta hangi stilde örmek istediğimden de emin değildim. Bir sürü tarzı varmış meğer… sık iğne, tekli tırabzan, çiftli tırabzan, vs.

Sık iğne ile başladım… Öyle kaptırmış haldeydim ki, sıralar git gide yükseldi, ele avuca bir şekil gelmeye başladı… Sıkı mı sıkı, her ilmik dip dibe, taş gibi bir şey örmeye başladım… artık ona çanta mı dersiniz, mum ipten tas mı dersiniz, yoksa sepet mi… Allah bilir! Ama kendi halimin neye benzediği çok barizdi: “bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya…” hali! Tam anlamıyla “akış hali”; zaman mekan kavramından kopmuş haldeydim; tek odağım tığ ucunu ipe dolayıp ilmiklerin içinden geçirişimdeydi. Saatlerce dur duraksız ördüm… Kaç bardak çay ve fincan kahve buz oldu yanı başımda… Olsun, keyfim ve kafam çok iyiydi.

Öylece amaçsızca örerken iyiydi de, bunun nereye varacağına artık bir karar vermem gerekiyordu. Karar veremediğim ve sökmeye de kıyamadığım için, elimdekini kenara bırakıp ikinci balya ile yeni bir örgüye başladım. Annem sorusunu yeniledi… “Ne yapacağına karar verdin mi?” Bendense, hala kesin emin olmamakla birlikte, “sanırım büyük bir çanta yapacağım” yanıtı çıktı. Ama nasıl bir çanta, hangi stilde, yine muamma… Nasıl emin olabilirdim ki… Hepi topu 2-3 gün olmuş, elime tığ ip alalı, sanki bir iş planı yapacak ve o doğrultuda işleyecek ve sonuca varacaktım… İşin inceliğini henüz bilmeden ne istediğini nasıl bilebilir ki insan… Hani belki mecmuada gördüğüm bir modeli yapma hedefi koyabilirdim… Ama hiç bir olmuş çantaya “ben bunu yapabilirim” gözüyle bakamadığım için, o seçenek de yoktu benim için.

Uzun lafın kısası, uzun bir zincir ve tabanla, sık iğne stiliyle “çantamı” örmeye başladım. 6-7 sıra sonra, annem “sık iğne ile örersen bu çanta bitmez, ama ipin biter” dedi… Haklıydı! Sık iğneden tekli tırabzana, ve sıkı ilmikten gevşek ve delikli stile geçtim. Doğru yapıp yapmadığımı ancak bir kaç sıra ilerledikten sonra ortaya çıktığı için, sıralarca ördüğümü söktüm, yeniden ördüm… Bir an geldi, işin tamamını sökmeye yeltendim… ve orada durdum. Bir türlü iş istediğim gibi çıkmıyordu; veya beni tatmin etmiyordu… Sökmek ve yeniden yapmak dert değil; zaman, emek ve motivasyon bol olunca hiç de dert değil! Ama şunu anladım ki, ben işi nasıl yaparsam yapayım, nasıl işlersem işleyeyim, hep bir hata, kusur, veya beğenmediğim ve sökmeye değer göreceğim bir taraf olacak… “Shirli, bunun sonu yoook! Devam et…” dedim, ve sonuna kadar ördüm…

Neyin sonuna? İpimin sonuna! İpim bitince, sökmeye kıyamadığım diğer sepet kılıklı örgümü söküp çantamı işlemeye devam ettim. O ipin de sonuna gelince, bir baktım ki, çantaya sap yapacak malzeme kalmadı. Tuhafiyecide ipin devamını bulamayınca, ahşap saplar alıp onları diktim. Halbuki aklımda kurguladığım şey, ipin devamını bulmaktı… ve örgü saplar yapacaktım… Neye niyet, neye kısmet!

“Hayat da öyle değil mi? Tek fark, hayatta ördüğünü söküp yeni baştan örme şansın yok! Hayatta hiç bir şey planladığın gibi de gidecek diye bir kaide yok. İpinin bittiği yerde veya devamını edinemediğinde, başka kaynakları değerlendirecek ve kullanacaksın… Hatta, hayat sonuç odaklı değil de süreç odaklı yaşamayı gerektiren bir sistem üzerine kurulu. Amaç, illa ördüğün çantanın son halini eline almak değil. Asıl anlam ve zenginlik onu yaparken yaşadıklarında gizli… hata ve kusurlarıyla birlikte güzel ve işe yarar oluşunda gizli… İşte o zaman, son halini eline aldığında, ardındaki hikayeyi bilecek ve değerinin de bilincinde olacaksın.”

İşte, kendi kendime söylediğim sözlerdi bunlar… 5 günlük çanta örme maceramın içinden çıkan hikaye bu… bir çanta örme hikayesi gibi görünse de, sürecin kendi müthiş öğretici ve hatırlatıcı oldu. Mehter marşı misali 3 ileri 2 geri, örme sökme, yapma bozma, karar verme değiştirme, en nihayetinde “olduğu kadar yeter, iyi, ve güzel; kusurlarına rağmen senin eserin” dedirtecek bir hayat öğretisiydi… Bu çantaya her bakışımda, bana öğrettiklerini anımsayacağımdan hiç bir kuşkum yok! Benim için daha da özeli, bu çanta, ip ve tığ aracılığıyla, canım anneciğimle kurduğum harika ötesi yeni bağın ve paylaşımın sembolüdür. Teşekkür ederim anneciğim…

Son not: Aşağıdaki ikinci çanta, sökme ve örme devinimlerim sonucunda ustalaştığımın kanıtıdır… Hedefe kitlenerek 24 saat içinde ördüğüm, içinde minimal kusurların da olduğu, ama görümcemin keyifle kullandığı nefis bir çanta!

9 Eylül 2020

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir