Bir Madalyonun İki Yüzü
Hayatımızın her anında ilginç olaylar ve düşündürücü anlar cereyan eder. Başımıza neyin geldiğinden ziyade, olay karşısında verdiğimiz tepkidir önemli olan. Pandemiyle birlikte bunu çokça deneyimledik. Bizi adeta sınayan olaylara serin kanlılıkla yaklaşmayı ve son kararı verene kadar tek taraflı değil de bütüncül bakmayı öğrendik. En doğru gibi görünen kararın gerçekte öyle olmayabileceğini anladık; aynı hata gibi görünen kararın da olmayabileceği gibi. Yine de, zaman zaman zihnimiz oyunlarıyla kafamızı karıştıracak şeyler yapabiliyor… Bizi mental-duygusal karmaşaya sevk edebiliyor… Huzurumuzu kaçırabiliyor. İki hafta önce aynen buna benzer bir şey yaşadım…
Bileniniz vardır; 17 yaşında bir kızım var -sanatçı ve yaratıcı ruhlu, ama bir o kadar da sabırsız ve tez canlı bir ergen. Değişik ilgi alanları var; giyim tasarımından profesyonel makyaja, dekorasyondan mutfak sanatlarına… Kıyafetlerini kombinleyerek kendince bir stil oluşturmakla kalmayıp bazı elbiselerini kendi tasarlıyor, dikiyor ve giyiyor. Son ilgi odağı tırnak tasarımı… Haliyle, her ebeveyn gibi, tasarım ve yaratıcılıkta zengin, öğrenmek isteyen ve tutkuyla üreten kızımıza araç gereç temini, atölye ve uygulama alanları sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz. Asıl maceram, kızımın iki hafta önce Instagram’da gördüğü akrilik tırnak yapım atölyesine katılmak istemesiyle başladı. “Ne olmuş olabilir ki?” diyebilirsiniz… Geçmişten gelen deneyimlere dayalı bir önyargı ve sabit düşünceyle (fixed mindset) baktığınızda her şey olabilir! Tahmin edeceğiniz gibi, ben de istemsizce bir sabit fikre takıldım, zihnimin bana oyun oynamasına alet oldum.
Olay şöyle gelişti. Atölye tarihine 10 gün vardı. Kızım “son yerler doluyor; ödeme hemen yapılmalı, Barcelona’da bir daha bu atölye yapılmayacak; bugün son gün, öğleden sonra 2’de kapatıyorlar; kapanmadan gitmen ödemeyi yapman lazım” diye vıdı vıdı yapınca, mecburen “görev insanı” olarak Instagram hesabında yer alan adrese gittim. Merkezi bir caddede, apartman altında küçücük bir dükkân; içeride iki çalışma masası, kesif bir aseton ve akrilik madde kokusu… Çalışan iki genç kız, biri ortalığı toparlıyor temizliyor, diğeri -ismi Alex- girdiğimi görünce benimle ilgileniyor.
Aklımda bir sürü soru, ben soruyorum, o teker teker hepsine cevap veriyor. “Atölye nerede olacak, burada mı?” diyorum, “Evet, 5-7 kişiden fazla olmazsak burada yapacağız” diyor. İçeriye doğru göz gezdiriyorum; pek küçük, o kadar kişiyi alacak boyutta görünmüyor… Sormaya devam ediyorum. “Daha kalabalık olursanız nerede yapacaksınız?” deyince bana Barcelona’da bir makyaj okulunu gösteriyor. Gayet profesyonel bir atölye çalışması gibi anlattıkça, benim aklımda daha da sorular ve kuşkulu bakışlar… Alex de yüzümdeki ifadeden anlıyor olsa gerek ki, “Emin olmadığın ne var? Kuşkunu gidermek için ne yapabilirim?” gibisinden bir soru soruyor. “Bütün kurgu bana kuşku verici geliyor, ödemeyi aldıktan birkaç gün sonra dükkânı boşaltacak ve yok olacaksınız…” diye içimden geçiriyorum, ama tabii ki de tek kelime etmiyorum.
Alex anlatmaya devam ediyor, tırnak tiplerini resimlerini vs. gösteriyor… Bense, aklım türlü senaryolara kurgulara kaymış gitmiş halde. Sanki Mindfulness eğitmeni ve uygulayıcısı değilim de acilen koçluk seansına ihtiyacı olan biri gibiydim. Beni bu kadar şüpheci yaklaşmaya iten bir diğer faktör, ödemeyi nakit istemeleriydi. Kızım ödemeyi nakit istediklerini demişti; bense “kartla ödemek istiyorum; merak etme, oraya gidince bir şekil çözerim” demiştim. Yeri sabit, sürekli hizmet veren resmi bir işletmenin kredi kart poss makinesi ve sicil numarası vs. olmalı diye düşünüyor insan. Amma ve lakin, yoktu! Üzerimde nakit vardı; ancak kartla ödeme tercihimi ısrar ettiğimde, nakitim olmadığını varsayarak -veya aptala yatarak- bana “yakında banka var, çekebilirsin” demesi beni daha da irrite etti.
Aradan bir süre sonra, çözüme kavuşamayacağımızı anlayınca, Alex patronunu aradı. Patronu -Claudia- 20’lerinde çok hoş bir genç kız. Yanında iki arkadaşıyla birlikte dükkâna benimle konuşmaya geldiler… Beni rahatlatmaya, son kalan sorularıma açıklık getirmeye ve ısrarıma karşılık kendi yöntemiyle ödemeyi almaya… Bir yandan atölye paketinin içinde olanlardan, yani katıldığı atölye ve sonraki dönemlere ait öğrenme gruplarına katılacağından ve online eğitim materyallerine erişimi olacağından bahsetti. Diğer yandan da ödeme sonrası faturayı hemen e-posta ile göndereceğini, faturada NIF numarasının (numero identifica fiscal diye geçiyor, yani kurum sicil numarası gibi bir şey) yer aldığını söyledi. Bense, “birkaç koldan kafa kola mı alınıyorum acaba” diye aklımdan geçirsem de “yapacak pek bir şey yok, buraya kadar geldim, kaçış yok, ödemeyi yapacağım” dedim kendime. Sonra aklıma Bizum geldi; telefonda numarası kayıtlı olan kişilerin hesabına direk banka transferi yapma olanağı olan bir sistem. Veee… mutlu son… Bizum ile resmi kanaldan banka transferi yapmış ve şüphelerim doğru çıkarsa elimde -email ile gelen fatura dışında- ödemeye dair resmi bir dayanağım olacaktı.
Amma şüphecisin diyebilirsiniz… Böylesine kurguları Türkiye’de çok gördük, yaşadık. Türkiye’de var da İspanya’da neden olmasın. Sonuçta Instagram’da bir hesap “atölye çalışması yapıyoruz” diyor, hiç de ucuz olmayan bir çalışma vaat ediyor… Yeri yurdu var ama sağlam kurulu düzeni yok; bugün yerinde duruyor olsa da yarın ansızın yok olabilecek kadar iptidai. Bütün bu izlenimlerimden sonra nasıl şüpheci olmam ki? Arada birkaç defa kızıma “Whatsapp grubunda hiç hareket var mı, yazan eden oluyor mu? Atölyenin yeri belli oldu mu?” diye sordum; o ise gayet kaygısız şekilde “hayır” diyordu. Benim huzurum kaçmış, onunkini kaçırmayayım düşüncesiyle, şüphelerime dair hiçbir kelime etmedim ona. Sabır sabır sabırla bekledim…
Sonrasını merak ediyorsunuz elbet… İki gün boyunca dolandırıldığımı düşünerek huzursuzluk içinde kıvrandım; “bu topa nasıl girdim, bu golü nasıl yedim” gibi iç sabote edici laflarla içimi yedim durdum. 10 gün sonra gerçeği göreceğimi biliyordum… ama bir defa sabit düşünce noktasına takılmıştım ve çıkaramıyordum kendimi. Sonuçta madalyonun iki yüzü vardır. Dolandırılmamış da olabilirdim! Bense tek yüzüne bakar halde sıkışmış kalmıştım. Zihnimi bir türlü susturamıyordum. Eşimle defalarca konuştuk; uzun yıllar Barcelona’da yaşayan arkadaşımla dertleştim… Nihayetinde, kendime “En kötü ne olabilir? Çok pahalı bir ders almış olacaksın… konuyu rafa kaldır ve bekle gör…” telkiniyle zihnimi teskin ettim, konuyu rafa kaldırdım. Haaa… tabii ki de kolay olmadı! Ama inanın ki atölye gününe kadar unutmuştum.
10 gün sonra, cuma akşamı kızım atölyenin gittiğim adreste olacağını ve sabah onu bırakmamı istemesiyle konu yeniden gündeme geldi. Ve tabii ki de çözüldü. Dolandırılmamıştım! Mutlu son… Geriye bakıp izlenimlerimi yeniden gözden geçirdiğimde bambaşka şeyler gördüm… Kendince iş kurmuş ve yürütmeye çalışan genç girişimcileri, sıfırdan başlamanın iğretiliğini ve olan imkanlarla yol alabilen gençliğin hallerini gördüm. Kızım iki gün akrilik tırnak yapım atölyesine gitti, kendi gibi genç kızlarla tanıştı ve yeni beceriler edindi. Bense güvenin ve olayları akışa bırakmanın önemini yeniden öğrendim. En önemlisi, hiçbir şeyin gördüğümüz gibi olmadığını gördüm. Zihin kendini haklı çıkarmak için inandığı sonucu doğrulamak adına verileri toplayacak; bizse madalyonun diğer yüzünü görmeye çabalayacağız. Başka yolu yok!
Barcelona’dan sevgiler.
1 Aralık 2021
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!