Yazar Neden Yazar?
Makalemin başlığından anlaşılacağı üzere, kendime sorduğum sorulardan biri de yazarlık mesleği veya rolü, varlık amacı ve en derininde onu yazmaya iten güdünün ne olduğu. Beni tanıyan bilir; devamlı soru sorar ve genellikle 5N1K’den çok “neden?” sorusunu sorarım. Bir olay veya olgunun nasılından veya karakterlerinden çok, çıkış noktasını merak ederim. Zira her sebebin bir sonucu olduğu gibi, aynı zamanda olayın yönünü, gidişatını, tarzını ve yaratacağı etkisiyle birlikte farklı sonuçlar doğurduğunu düşünürüm. İşte bu seferki sorum da yazarlık üzerine denk geldi… Yazar neden yazar? Elbette herkesin, hangi meslekten olursa olsun, kendine göre farklı motivasyonu ve beklentisi vardır. Bu soruya kendi penceremden bakarak, “Bir yazar olarak ben Shirli, neden yazıyorum?” sorusuyla yanıt aradım ve iç sesimi kelimelere aktardım.
Öncelikle şu soruyla başlamak istiyorum: “Ben bir yazar mıyım?” Farklı platformlarda yazılar ve makaleler yazıyor olmak ve/veya basılı kitabımın olması beni bir yazar yapar mı? Sabit kemikleşmiş veya rassal bir okuyucu kitlemin olması, beni yazar yapar mı? Anlatacak bir hikayemin, mesajımın, bilgimin veya fikrimin olması ve onu kelimeleri bir araya getirerek aktarıyor olmam beni bir yazar yapar mı? Yoksa, yazmayı seviyor olmam ve “her ürünün bir alıcısı olduğu gibi her yazının bir okuyucusu vardır ve isteyen okur istemeyen okumaz” mantığıyla yazıyor olmam ve iç dünyamdakini dış dünyaya yaymaktan keyif almanın özgürlüğüyle yazmam beni bir yazar yapar mı? Bence yapar!
Bu sorunsal beni eski çağlara ve toplumlardaki mesleklerin atfediş şekline götürdü… Mesleki kimlikler kişinin yaptıkları ve toplumca kabul görmesiyle doğru orantılı olarak kişiye atfediliyordu. Örneğin eski Yunan Medeniyetinde toplumun sayılı üst tabaka mensupları Agorada toplanarak düşünce geliştirir, araştırır ve düşünlerini paylaşırlardı, yani felsefe yaparlardı. Bugün bu büyük düşünürler için “filozof” ünvanını veriyoruz; halbuki bugün bir felsefe düşünürü olmak için türlü eğitim ve sertifikasyon süreçlerinden geçmek gerekiyor. Büyük düşünürler, kendi zamanlarında diploma, sertifika, akreditasyon gibi belge veya kabul kriterlerine takılmadan, sahip oldukları bilgi, beceri, akıl, analiz ve sentezleme becerilerine ve düşünce üretme ve geliştirme tutkularına dayanarak filozof olmuşlar. Sonuç itibariyle, bir filozofun yapacaklarını yaparak bu kişiler filozof olmuşlar.
Benim gibi meraklı kişiyseniz, neden soru içinde soruya girdiğimi, yani neden “yazar neden yazar?” sorusunun içinden “yazar kimdir?” sorusunu çıkardığımı merak ediyor olabilirisiniz… Amacım kafa karıştırmak değil, tersine bu yolla bir olguyu ortaya koymak… O da hayatımızı yönlendiren, bizi harekete geçiren güdülerimizin iki önemli kavrama bağlı olduğunu vurgulamak; dahası, varoluşumuzun onların ilişkisine, kurduğu dengeye ve iş birliğine bağlı olduğunu vurgulamak. Bu iki kavram, olma ile yapma hali. Bir yazar ne yapar? Yazı yazar. Onun yazar olması için yazması, yayın yapması, okurunun olması ve toplum tarafından kabul görmesi yeterlidir. Olma ile yapma arasında öyle bir paslaşma vardır ki, birbirini destekler ve iter. Kişi eylemleriyle, icraatlarıyla ve ürünleriyle kendini bir yazar olarak yaratıyor; yarattığı bu kimlik de kendisini harekete ve üretmeye itiyor. Bir sonsuz ilişki içinde, adeta sonsuzluk (∞) döngüsünden kopmadan birbirini taşımaya ve destelemeye devam ederler. O halde, “neden?” sorusu, yani motivasyon sizce nerede?
Her varoluş ve eylemin arka planında motivasyon vardır. Eylem kişinin varoluşunu yapılandırdığı için kişi bilinçli tercihler yapar. Aynı zamanda, varoluş kişiyi eyleme ittiği için öz bilinç ve kendini tanıma üst seviyede önem taşır. Özetle, olma ile yapma arasındaki uyumu sağlayan unsur motivasyondur, yani “neden?” sorusuna verdiğimiz yanıtlardır, bizi biz yapan ve bize yaptıklarımızı yaptıran sebeplerdir. Kendini tanıyan ve bilen kişinin eylem ve hareketleri, nedensiz ve rassal değildir; aksine bilinçli, anlamlı ve hedefe yöneliktir. Yazarın neden yazdığını bilmesi için kim olduğunu, kendini nasıl tanımladığını, kendi nezdi ve toplumun nezdinde nasıl bir imaj çizdiğinin bilincinde olması şarttır. Dahası, kim olmak istediğini, kendini nasıl tanımlamak istediğini ve toplum nezdinde nasıl bir imaj çizmek istediğini bilmesi koşulunda ancak eylemleri onu o yönde destekleyebilir. Yani, hayatta her ne yaparsak yapalım ne olursak olalım, varlık ve eylem nedenimizin bilincinde olmamız çok ama çok önem arz ediyor.
Sona gelirken, ben bir yazar olarak neden mi yazıyorum? Düşünüyorum, gözlemliyorum, analiz ediyorum ve kendimce düşünsel boyutta çıkarımlar yapıyorum; öyleyse varım! Çıkarımlarımı, hikayelerimi, bilgimi ve çıkarımlarımı kendime saklamak yerine anlatmak istiyorum. Yazmayı seviyorum. Yazarak paylaştıkça bütünün bilgeliğine katkı sağladığımı hissediyor ve mutlu oluyorum. Üstüne bir de okuyuculardan yorumlar, fikirler ve yeni ufuklar açacak bakış açıları gelince zenginleştiğimi hissediyorum. İçimdekileri yazdıkça özgür, kendime sakladıkçaysa patlayacak gibi hissediyorum. Daha çok neden sayabilirim, sayfalara sığmaz…
Son söz; hepimizin ister yazarak ister konuşarak ama kesinlikle bir şekilde paylaşarak aktaracağı harika bilgelikler var. Bu bilgi ve bilgelik çağında içimizde değil dışımıza çıkarma zamanı!
Barcelona’dan sevgiler.
28 Kasım 2022
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!