En Kötü Karar Kararsızlıktan İyidir
(Yazarı sesli dinlemek için tıklayın.)
Geçen yazımda, İstanbul’a uçma konusundaki kararlılığımızın dayanılmaz “hafifliğini” kaleme almıştım. Her ne olursa olsun, er ya da geç uçmayı kafaya koyuşumuzun hikayesiydi. Şanslıydık… kararlılığın ve niyet etmenin müthiş itici gücünü arkamıza alarak yol aldık… Bir yandan, belirsizlik içinde yerimizde saydık; diğer yandan, kararlılığımız sayesinde şartlar lehimize işledi ve sağ salim muradımıza erdik. Geriye doğru bakıyorum da… diyebilirim ki, belki de şansımız istediğimizi bilme ve o yönde gösterdiğimiz kararlılıktı. Ne yazık ki, belirsizliğin hakim olduğu şu dönemde böylesine cesur ve kararlı olmak pek de kolay değil. Bir çok yakınım müthiş kararsızlık içinde, kalsam mı gitsem mi (“should I stay or should I go?!”) ikilemi yaşıyor… Genelde kararsızlığa kolayca düşebilen yapımdan olsa gerek, belirsizliğin yarattığı şu “kararsızlık” olgusunu analiz etmeye koyuldum.
Öncelikle, Covid-19 vakaları halen devam ederken, bölgesel kısıtlamalar yeniden gündemdeyken, ve belirsizlik halen hakimiyetini sürerken, seyahat etmeye kalkışmak ne kadar doğru, tartışılır! Karantinaya yakalandığımız yerde kalmayı seçtiğimiz ve alternatiflerin peşinden gitmekten vazgeçtiğimiz gibi, belki de yeni normalin içinden geçerken olduğumuz yerde kalmayı seçmeliyiz. Ancak, yaz mevsimi, tatil ihtiyacı, hatta alışkanlıkların getirdiği dürtüler ile kıpraşma, hareketlenme ve yer değiştirme arzusuna giriyoruz. Hele ki, çevremizden birilerin yazlıklarına, tatil yerlerine gidişini gördükçe, içimizdeki mini kıpırtılar büyük hareketlenmelere dönüşüyor. Bedenimiz “kalk gidiyoruz!” diyor; zihnimiz “dur hele; nereye, nasıl, hangi koşullarda, ya bir şey olursa…” ile bizi adeta koltuğa mıhlıyor. İşte asıl kıyamet bundan sonra kopuyor… Mantık ile duygular arasında ezeli savaş başlıyor!
Soruyorum, kaçınız, şu son bir kaç ay içinde, küçük veya büyük ölçekte, bir karar alma çabasıyla bu savaşı yaşadınız? Kuaföre/berbere giderken mesela; köşedeki kafede arkadaşınızla bir kahve içmeye yeltenirken; açık havada bir restoranda yemek yeme planı yaparken; uçağa binip seyahate gitmeye yeltenirken…. veya, yakınlarınızı gördüğünüzde bedeninizin sarılma güdüsüyle atılırken! Hedef ne olursa olsun, eminim ki duygu ve beden “hadi” diyorken, zihin “bir daha düşün” ile uyararak, arzunuzdan vazgeçirecek bin bir sebep yaratmıştır… korku ve endişe tohumlarını sisteminizin her bir köşesine dağıtmıştır… ve bir kaç tutum ve davranış arasında gidip gelmişinizdir. Mesela, (1) kararı ertelemiş, zihinsel savaşı uzatmışınızdır; (2) olaydan vazgeçip, yerinizde kalmayı seçmişinizdir; (3) “seni dinlemeyeceğim” deyip kafanızın dikine gitmişinizdir; veya (4) karşıt argümanlar üretip harekete geçmişinizdir… Ama bir yandan da, tüm bunlar olup biterken, içinizde bir şüphe, endişe, ve bir şeyleri kaçırma duygusuyla karışık “hayat akıp geçip gidiyor… nereye kadar böyle devam edebilir…” düşüncesiyle içinizdeki savaşı sürdürmüşünüzdür. Bunların hepsi, karar alma açısından çok iyi güzel de, asıl mesele, aldığımız kararla bütün olup olmayışımız… Karar alsak da kararsızlık halen içimizde bir kurt gibi bizi kemiriyorsa bir yerlerde yanlışımız var demektir.
Ooooofff ooofff…. ne korkunç bir his… değil mi? Sıkışmışlığın başka bir formda tezahür edişi… Bir seçim yaptığımızda, diğer seçenekleri ardımızda bırakamama sıkıntısı… Adeta aynı anda iki yerde olma isteği… Veya “ekmeği hem yiyim, hem de bütün kalsın” refleksi… Ne aynı anda iki yerde olabiliriz, ne de yediğimiz ekmek bizi hem doyuracak, hem de bütün kalacak! Kabul ediyorum; istemesek de kendimizi kısıtladığımız bir dönemden geçiyoruz… Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmediğimiz; neyin hayırlı, neyin sakıncalı olabileceğini kestiremediğimiz; hatta, neyin risk almaya değer, neyinse vazgeçilesi olduğuna dair emin olamadığımız ikilemlerle dolu bir dönem… O yüzden de, kararsızlık içinde olmak çok normal!
Tamam normal da… nasıl ve nereye kadar, böylesi bir kararsızlık ve ikilemde yaşayabiliriz ki? Bu olma halinde yaşamak hiç de sağlıklı değil. Bundan arınmanın bir yolu olmalı! Bir şekilde zihnin, bilinç ve farkındalıkla durumu ele alıp, en iyi şekilde yönetmesine olanak sağlamalıyız; ve duygu-beden-zihin dengesini yakalamalıyız… Peki ya nasıl? Geçmişte çokça yaşadığım ve tanıdığım bir duygu olduğundan olsa gerek, kararsızlık ile kararlılık arasındaki ince çizgiyi çok net görür oldum. Aldığım kararlarla bütün olamadığım ve diğer seçenekleri ardımda bırakamadığım zamanlarda, durumu duygu-düşünce analizinden geçirerek, zihinsel süreçler devreye sokuyorum. Bu sayede rahatlatıyorum… Hem kararsızlık girdabına kapılmaktan kendimi korumuş oluyorum, hem de kararlarımda bütünlüğümü sağlıyorum. Demesi kolay… yapması da kolay… Hepsi şu basit motto üzerine kurulu:
“Direnme, akışta ol… Zıtlaşma, birleş… Tartışma, sor ve anla!
1. Ne istediğini iyi bil: “Gideceği limanı bilmeyene hiç bir rüzgardan hayır gelmez” sözünü hatırlayıp, gerçekten neyi istediğini farkında ol ve o doğrultuda, ona ulaşma maksadıyla hareket et.
2. Risk-Kazanç analizi yap: Aldığın riskler karşısında edineceğin kazanç, keyif, kayıp veya kederin farkında ol. Arzu ettiğini gerçekleştirme uğruna nelerden vazgeçmeye hazır olduğunu, ve neler kazanacağının bilincinde ol.
3. Olasılıkların farkında ol: Her bir kararın arkasında olasılıkların uç noktalarda cereyan etme ihtimali olduğunun farkında ol. Aldığın riskler ve sonuçlar istediğin şekilde gidebildiği gibi, tümüyle dışında da gerçekleşebilir. Kendini her tür sonuca hazırla ve teslim et.
4. Pozitif bakışı seç: İşler ters gidebildiği gibi, harika da gidebilir. Çekim Yasasını esas alıp, aydınlık ve olumlu senaryoya odaklan; tercih ettiğini hayatına taşı.
5. Yeni köye yeni adet getir: Yeni normali eski alışkanlıklarınla yaşama çabasından vazgeç. Yeni alışkanlıklar edinmeye açık ol. Yaşadığın dönemin geçmiş yıllardan farklı olduğunu, ve yaptıkların ile yapacaklarının da farklılaşacağını kabul et; beklentilerini de o yönde kurgulayarak harekete geç.
6. Adaptif ol: Kararına bağlı ol, ama bağımlı olma. Kararının arkasında dururken, şartların değişebileceğini hatırlayıp, bukalemun gibi durumla beraber değişime ayak uydur.
7. Basit yaşa: Hayat kısa; keder, dert ve tasalanmayla geçirmek için fazlasıyla kısa. Aynı konu etrafında fazla kafa ve enerjini vermek yerine, basit düşün; kısa dönemli kararlar al. Bir yanlış varsa, konu yeniden karşına çıkacak ve yeni analiz ve değerlendirmeye açılacaktır.
Özetle, kararsızlık bizi mahvetmeden, “en kötü karar kararsızlıktan iyidir” felsefesiyle yola devam…
29 Temmuz 2020
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!