Bu da Geçer

(Yazarı sesli dinlemek için tıklayın.)

Hayat dediğin şey, doğum ile ölüm arasında süre gelenler ve yaşadıklarından ibarettir. Önemli olan, nasıl yaşadığındır! Kaliteli hayat olaylara verdiğin tepkilerde gizlidir. Zira, hayat inişli çıkışlıdır… bir yukarılardasın, bir an gelir aşağılara, diplerde yüzer bulursun kendini. Her şey değişken… ne zaman ne olacağı belli olmayan sürprizlerle dolu… şaşırtıcı, öğretici, geliştirici, ve dönüştürücü… Asıl en güzel tarafı, hayatta hiç bir şeyin durağan olmaması… ve asla aynı noktada kalmayacağın… Nerde olursan ol, anın farkında ol, hakkını vererek yaşa, tadına var!” –Shirli Ender Büyükbay

Şu satırları benim için çok özel bir yer ve zamanda yazıyorum. Özel oluşunun nedeni, Mart 2020’de karantinaya girdiğimizden beri bu anın içinde olmanın hayali içindeydim. Her şey ihtimaller dahilindeydi; burada olmak da vardı, olmamak da… Hepsine kabuldüm… Veee şimdi buradayım! Adeta bir cennetteyim! Şimdi ve burada olmanın hakkını vererek yaşıyorum… doyasıya, evrenin bana bahşettiği tüm güzelliklerinden faydalanarak… Hayal dünyasına kapılmadan, gerçeklerin farkında olarak… Bilerek ki, “şu an” da bir zaman sonra sona erecek… Belki bir an gelecek ve olaylar beni yukarılara uçuracak, belki de aşağılara çekecek… ama ne olursa olsun o da geçecek… Karantina döneminde tünelin ucundaki ışığı göremesek de, sonunda çıkışa geldiğimiz gibi…

Sonuçta, her şey insan için… bir an var, bir an yok! Durgun havada aniden kuvvetli rüzgarın çıkması gibi, veya bulutların arasından güneşin yüzünü gösterdiği gibi… her şey değişken! Olaylar sanki kendi ajandasında seyrediyor, bize de uyum sağlamak düşüyor. Yani, demeye çalıştığım şu ki, içinde bulunduğumuz an ve getirdikleri kalıcı değil, geçici… Er ya da geç, o da geçer. Bu felsefenin özgürleştirici özelliğini vurgulayan çok özel bir hikayeyle tanıştırmak istiyorum sizi.

Eski zamanlar bir kral, bir gün bilgelerine “dünyanın en güzel pırlantalarından biriyle bir yüzük yapmak istiyorum… Yüzüğün altına girebilecek kadar kısa, çaresizlik anlarımda bana hizmet edebilecek ve sonsuza dek mirasçılarım olacak bir mesajı buraya saklamak istiyorum” demiş. Bilgeler, düşünmüşler, aramışlar, ancak zor anlarda yardımcı olabilecek bilgece ve yüzüğün altına sığacak bir mesaj bulamamışlar. Kralı büyüten, küçük yaştan beri yanında olan yaşlı hizmetkarı, “akıllı değilim, eğitimli değilim, akademik değilim, ama aradığın mesajı biliyorum” demiş; ve “saraydaki hayatım boyunca her türlü insanla tanıştım ve baban tarafından davet edilen bir bilgeyle tanıştım” diyerek bir kağıda bir şeyler yazmış, katlayıp krala vermiş. “Ama okuma”, “onu saklı tut, ve yalnızca başka çıkış yolun olmadığında aç ve oku” demiş.

Çok geçmeden yönetimde bir sorun çıkmış. Kral savaşı kaybetmiş, atıyla kaçmış, düşmanlar da onu takip etmiş. Yalnızmış, ve düşmanları sayıca çokmuş. Yolun bittiği, çıkmaz bir yere gelmiş. Önü derin bir vadi ve uçurummuş; düşse sonu olurmuş. Geriye de dönemezmiş, çünkü düşman yolu geçmiş bile. Kral düşman atlarının sesini duyabiliyormuş. Çıkış yolu yokmuş. İşte o çaresizlik anında yüzüğü hatırlamış, ve kağıdı çıkarıp kısa mesajı okumuş: “bu da geçer” (this too shall pass). Mesajı okur okumaz kendini müthiş bir sessizliğin sardığını hissetmiş. Onu takip eden düşman sesleri de gelmiyormuş. Muhtemelen ormanda kaybolmuşlar, ya da yanlış yöne gitmişler. Kral hizmetkarına ve bilinmeyen bilgeye minnettar duygular içinde elindeki kağıdı katlayıp yüzüğünün altına geri koymuş, ve ordularını toplayıp krallığına geri dönmüş.

Sarayına döndüğünde, kral için danslar ve müzikler eşliğinde büyük bir şölen verilmiş. Kral kendini çok iyi hissetmiş. Yaşlı hizmetkarı yanına gelmiş ve “Bu an bile mesaja bakman için uygun” demiş. Kral “Şimdi kazandım, insanlar dönüşümü kutluyor, umutsuz değilim, bir çıkmazda da değilim” demiş. Yaşlı hizmetkar, “Bu mesaj yalnızca yenildiğinde, açmazda olduğunda değil, kazandığında da yararlı” demiş. Kral yüzüğün içindeki kağıdı yeniden açmış ve okumuş: “bu da geçer.” Kral yine aynı şeyi hissetmiş… dans ve kutlamaların arasında bir sessizlik içine işlemiş. Gururu ve egosu gitmiş… mesajı anlamış… aydınlanmış… Sonrasında yaşlı adama dönmüş ve şöyle söylemiş: “başına gelen her şeyi hatırla; hiç bir şey ve hiç bir duygu kalıcı değildir… aynı gündüz ve gece olması gibi, üzüntülü anlar ve mutlu anlar vardır… bunları doğal olarak benimse, çünkü bunlar hayatın parçalarıdır.”

[Rivayete göre, bu hikaye Kral Süleyman’a ait; ve kralın yüzüğünün altına gizlediği kağıtta büyük harflerle GZY yazılıymış. GZY İbranice dilinde “bu da geçer” anlamını taşıyan Gam Ze Yaavor’un baş harfleriymiş.]

Özetle, diyeceğim şu ki, hayat kısa… bir öyle bir böyle… Bir an vardır ki, aşağılardasındır; ama uzun sürmez, yine yükselişe geçersin… Bir an da vardır ki, yukarılardasındır… Aman diyeyim, sakın yükseklik sarhoşluğuna kapılma… çünkü onun da bir sonu, bir inişi var! İşte o yüzden, her ne/nerede olursan ol, anı olduğu gibi, hakkını vererek yaşa… Bir an sonra elinden gidebileceğinin farkında olarak yaşa… Hali hazırda içindeyken değerini bilerek yaşa… Ona bağımlı değil bağlı kalarak yaşa… Ve… kim olduğunu bil; senin için neyin değerli olduğunu anımsa; ve varlık amacını asla unutma!

12 Ağustos 2020

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir