Biri Beni Gözetliyor!
(Yazarı sesli dinlemek için tıklayın.)
Yeni yıla gireli beri, çok ilginç olayların cereyan ettiği günlerden geçiyoruz. Bu haftaki yazımı henüz taptaze çıkmış kitabıma, ve onun çıkış hikayesine ayırmayı planlıyordum. Ama gel gör ki, şu iki gündür sosyal medyada ve Whatsapp gruplarında dönen mesajları düşününce, olan bitenle ilgili bakış açımı paylaşma arzum ağır bastı; ve #SeninİçinEvimdeydim, Barcelona’dan Shirli başlıklı kitabımın öyküsünü başka zamana bırakmaya karar verdim…
Şu bir kaç günde çarpıcı ve dikkatleri kendine çeken neler mi oldu? Öncelikle, dünyanın çeşitli ülkelerinde Covid-19’a karşı aşılamalar başladı; son hızıyla devam ediyor. En çarpıcı olanı, Mart 2021’e kadar İsrail nüfusunun tamamı aşılanmış olacak. Akademisyen ve bilimsel araştırmacı gözüyle bakınca, Pfeizer-Biontech için müthiş bir veri kaynağı diyebilirim. Diğer yandan, bilim ve teknolojik gelişim açısından bakınca, insanlık tarihinde büyük adım olduğu kesin. Fatih Altaylı’nın dünkü yazısında “Bu aşılar kötü olsaydı, emin olun bir vatandaşının canı için dünyayı ateşe atmaya hazır İsrail yaptırmazdı” sözü bunu destekliyor!
Dünyanın dikkatini kendine çeken bir başka çarpıcı olay, hatta demokrasi dersi veren diyelim, 6 Ocak günü Washington’da Capitol Hill’e yapılan baskın. ABD’yi demokrasi sınavından adeta geçirten bir sürecin son damlası… Bir Ortadoğu ülkesinde göreceğimiz sahnelere şahit olduk. Asıl ilginci, Türkiye Cumhuriyeti’nin basın açıklaması yayınlayarak Amerika’da yaşayan vatandaşlarına kalabalıklardan uzakta kalmayı önermesi –“Tarafları itidale ve ılımlı olmaya davet ediyoruz. İnanıyoruz ki ABD bu krizi olgunlukla aşacaktır; ve vatandaşlarımıza kalabalıkların yakınına gitmemelerini salık veriyoruz.” Bir Türk vatandaşı gözüyle bakınca daha da ilginç geliyor, zira, bu tür mesajları ABD’nin kendi vatandaşlarına iletmesine alışmıştık. Sizce de ilginç değil mi? Dünya ters yüz mü oluyor acaba dedirtecek kadar ilginç hatta…
Ama asıl değinmek istediğim konu, bir furya halinde Whatsapp’ın kişisel verileri toplayacağı ve elinde saklı tutma, gerektiğinde (uygun bulduğunda daha doğrusu) üçüncü partilerle paylaşacağı olgusu! Geçtiğimiz iki gündür, hatta bugün (10 Ocak Pazar) daha yoğun bir şekilde, Whatsapp mesajları ve grupları çıldırmışçasına bu konuyla meşguldu. Asıl paradoks, tüm tartışmaların halen Whatsapp platformundan yürüyor olması! Gülsem mi ağlasam mı halimize…!!!
Bilgilerimizi topluyor olması bir konu; bilgilerin bilgimiz dışında taraflara “satılacak” olması ayrı bir konu. Kabul ediyorum, bunlar kulağa son derece korkutucu geliyor. Kişisel hayatın gizliliği bakımından, haneye tecavüzden farksız! Ama bir yandan da, tüm sosyal medya kanallarını kullanmaya başladığımız günden beri kişisel hayat gizliliği diye bir şey kaldı mı? Kendimizi kandırmayalım… Şöyle bir gerçeklik var; yaşadığımız her gün, an-be-an veri üretiyoruz, ve tümü de dijital havuzda toplanıyor. Banka işlemlerimizden, alış-veriş hareketlerimize; GSM telefonuyla bir yerden bir yere gidişimize; uçak, otobüs, toplu taşıma bileti, veya benzin alışımıza kadar her şey dijital havuzda kayıtlı. Özlük bilgilerimizin kaydına değinmeye bile gerek duymuyorum!
Teknoloji öyle bir şey ki, işimize gelince –örneğin 10 kuşak geriye nüfus kaydımıza ulaşmak- çok iyi de, bilgilerimizin toplanıyor ve satılıyor olması neden bu kadar korkutucu? 1938-1945 arası teknolojinin bu seviyede olmadığı çağda bilgilerin nasıl toplanabileceği ve yönetilebileceğinin, ve maalesef ki kötüye kullanılabileceğinin örneğini gördük. Nazi teşkilatı, tek tek her hanede kaç Yahudi’nin yaşadığını, kişisel detayına kadar bilgisine hakimdi. Yani diyeceğim o ki, Whatsapp, Facebook, Instagram, vs. henüz yokken, kişisel bilgilerimiz zaten güç ve kontrol sahibi olanların elindeydi. Bu aşamada, kaynayan kurbağadan hiç bir farkımız yok!
1949’da yazdığı 1984 kitabında George Orwell adeta bugünleri dile getirdi… Acaba tüm bunları George Amcanın kitabında yazıldığı için mi yaşıyoruz; yoksa zaten olacaklar bunlar mıydı… Bu sorunun cevabını içinden geçerken veremeyiz. Belki ileride bir gün… Ancak, öyle veya böyle, tek temennim, güç ve kontrolü elinde tutanların sorumlu, insani ve hakkaniyetli davranmaları. Tarih aksini fazlasıyla gösterdi. Hali hazırda tarihin içinden geçerken, Covid-19’la ilgili sürüyle bilinmezlik içindeyken, güç sahibi kişilerin kişisel demokrasi getirme teşebbüsünde bulunurken, kabul ediyorum ki benim temennim bir hayalden ibaret olabilir… Ancak, şunu da biliyorum, ümitten başka bir şeyimiz yok. O da, güç sahibi kişilerin çıkarları dışında da kararlar alabileceği ümidi… bütünün hayrını gözetebileceği ümidi… salt kendi için değil, insanlık için bilgilerimizi kullanacağı ümidi… Bu boş bir ümitten ibaret değil.
Neden mi? Yanılmıyorsam 2017’de, Facebook’un yürüttüğü yapay zeka araştırmaları sırasında, iki robotun yürüttüğü iletişim sonucunda, aralarında bilinmeyen ve anlaşılmayan bir iletişim dili türetmeleri, fişi çekmeye neden oldu. Deneyin başındaki bilim insanları ve Facebook’un üst seviye karar alıcılarının bu kararı vermelerinin altında yatan olgu bence korku ve kaygıydı. Bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz gibi, robotların gücü ele geçirip insanları yönettiği bir dünya korkusu! Karanlıktan farksız olan korkuyu yok edecek yegane ışık, olsa olsa sevgidir… Saf, iyi niyeti barındıran, ve önce kendine, sonra yakın çevresine, ardından ulaşamadığı geniş çevresine yönelik insanın insana duyduğu koşulsuz sevgi! Uzun lafın kısası, içimde usul usul yanan ümit alevi de, insanın kendinden daha büyük bir güce yönelik duyduğu korku; ve insanın kendinden başkasına yönelik duyduğu saf sevgi!
Laf salatalığı bir kenara, gelecek neler olacağını gösterecek. Dilerim ömrüm bunları görmeye yeter… Bana düşense, bireysel seviyede sorumlu, insani ve hakkaniyetli olmak; bahsini ettiğim saf ve iyi niyetli sevgiyi bir meşale gibi etrafıma yaymak. Bundan başkası aklıma gelmiyor! Haaaa… arada Facebook gibi sosyal medya devleri kişisel bilgilerimi alıp satmaya kalkarsa da, elimden gelen bir şey olmayacağı için, sevgi ve barış değerlerini yayma yoluma devam etmek… Belki de gerçekten iyilik ve sevginin galip geldiği bir dünya vardır. “Amma da naifsin Shirli” diyebilirsiniz… Olsun! Cani olmaktansa, hatta korkuyla yaşamaktansa, naif olmayı yeğlerim. Bir bakarsınız, robotların fişini çekenler bilgilerimle savunduğum değerleri “satma” teşebbüsünde bulunurlar… Kim bilir… Vivir y ver –(Ladino dilinde yaşayalım ve görelim!)
Sevgiyle, sağlıcakla ve güvende kalın!
Barcelona’dan Shirli
10 Ocak 2021
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!